İçeriğe geç

Körlük sonunda ne oluyor ?

Körlük Sonunda Ne Oluyor? Öğrenmenin Işığı Üzerine Pedagojik Bir Düşünce

Bir eğitimci olarak her gün aynı soruyu kendime sorarım: İnsan neden öğrenir?

Belki de cevap, körlüğün sona erdiği o anda gizlidir. Körlük burada yalnızca gözlerle ilgili bir kavram değildir; bilginin, farkındalığın ve empati duygusunun eksikliğini anlatır.

Eğitim, işte tam da bu noktada bir uyanış sürecidir — görmeyi öğretir, yalnızca dış dünyayı değil, iç dünyayı da aydınlatır. Peki, körlüğün sonunda gerçekten ne olur?

Körlük Bir Başlangıçtır: Bilinmeyenden Öğrenmeye

Öğrenme psikolojisine göre her birey, dünyayı ilk etapta sınırlı bir algı penceresinden görür. Bu, bir tür bilişsel körlüktür. Çocuklar, çevrelerinden gelen uyaranları anlamlandırmak için deneme-yanılma yoluna başvururlar.

Bu süreçte öğretmenler, tıpkı rehber bir ışık gibi bu algısal karanlığı aydınlatır. Jean Piaget’nin bilişsel gelişim kuramına göre öğrenme, bireyin mevcut zihinsel şemalarını değiştirmesiyle gerçekleşir. Yani, körlük bir son değil, öğrenmenin başlangıç noktasıdır.

Eğer bir çocuk, yanlış bir bilgiye inanıyorsa, bu “bilmeme” değil, “farkında olmama” halidir. Eğitim, farkındalığı kazandırdığında, körlük yavaşça çözülür. Çünkü öğrenme, aslında görme biçimini değiştirmektir.

Pedagojik Işık: Görmeyi Öğretmek

Modern pedagojide “öğretmek” artık bilgi aktarmaktan çok, öğrenmeyi öğretme anlamına gelir. Körlüğün sonunda, birey yalnızca bilgiye ulaşmaz; kendi öğrenme süreçlerini de keşfeder.

Bu noktada Paulo Freire’nin “ezilenlerin pedagojisi” bize önemli bir ders verir:

Gerçek öğrenme, otoritenin değil, farkındalığın ürünüdür. Freire’ye göre, bireyler dünyayı “okuduklarında” yalnızca kelimeleri değil, toplumsal gerçekliği de görürler.

Bir sınıfta öğrenciye yalnızca bilgi vermek, onun zihinsel gözünü açmaz. Asıl mesele, öğrencinin kendi gözleriyle görmesini sağlamaktır. Bir öğretmen, ışığı tutabilir; ama görmeyi, öğrenci kendisi öğrenir.

Körlüğün Sosyal Boyutu: Toplum Olarak Görmek

Körlük yalnızca bireysel değil, toplumsal bir durumdur. Toplumlar da bazen kendi önyargıları, gelenekleri veya ideolojik kalıpları içinde “görmez” hale gelir. Eleştirel pedagojinin amacı, bu toplumsal körlüğü sorgulatmaktır.

Eğer bir toplum farklılıkları görmüyorsa, aslında öğrenmeyi reddediyor demektir.

Örneğin, kapsayıcı eğitim yaklaşımları bu körlüğü aşmanın en etkili yollarından biridir. Öğrencilerin farklı öğrenme biçimlerine, engellerine, kültürel kimliklerine duyarlılık gösteren bir eğitim sistemi, görmeyi kolektif bir eyleme dönüştürür.

Körlüğün sonunda, toplum kendini yeniden tanımlar. Artık bilmeyen değil, öğrenen bir topluma dönüşür. Bu dönüşüm, sadece bilgiyle değil; empatiyle, hoşgörüyle ve iletişimle mümkündür.

Öğrenme Teorileri ve Görme Dönüşümü

Körlüğün sonunu anlamak için öğrenmenin doğasını incelemek gerekir. David Kolb’un deneyimsel öğrenme teorisi, bilginin pasif değil, aktif bir süreç olduğunu vurgular. İnsan, yaşadığı deneyimlerden anlam çıkarır. Bu anlamlandırma süreci, tıpkı bir karanlık odada yavaşça beliren görüntü gibidir.

Vygotsky’nin “yakınsak gelişim alanı” kuramı ise, öğrenmenin başkalarıyla etkileşim içinde gerçekleştiğini söyler. Bu bağlamda körlüğün sona ermesi, bireyin yalnızca kendi çabasıyla değil, başkalarının desteğiyle mümkündür.

Görmek, bir paylaşım biçimidir; bilgi, kolektif bir ışıktır.

Bireysel Dönüşüm: Körlükten Farkındalığa

Bir öğrenci düşünün: Başlangıçta anlamadığı, kavrayamadığı bir konuyla karşı karşıya. Bu durum, onu çaresiz değil, öğrenmeye açık hale getirir.

Körlük burada bir eksiklik değil, bir potansiyeldir. Çünkü bilginin değeri, onu keşfederken yaşanan dönüşümle artar.

Eğitimin en güzel tarafı da budur: Bir kez gördüğünüzde, artık eskisi gibi bakamazsınız.

Her öğrenme, içsel bir devrimdir. Bir öğrencinin gözlerinde beliren o “anlama ışıltısı”, bir öğretmenin bütün emeğinin karşılığıdır. Körlük sona erdiğinde, birey sadece öğrenmiş olmaz; değişmiştir.

Sonuç: Körlüğün Sonunda Görmek Ne Demektir?

Körlük sonunda ne oluyor?

Bunun yanıtı, eğitim felsefesinin kalbinde yatar: Görmek, anlamaktır.

Bir insan öğrenmeye başladığında, yalnızca bilgiye değil, dünyaya, kendine ve başkalarına da farklı bakmayı öğrenir.

Körlük sona erdiğinde, artık karanlık yoktur — sadece öğrenmenin ışığı vardır.

Ve o ışık, sadece bir sınıfta değil, hayatın her alanında yanar.

Belki de en önemli soru şudur:

Sen en son ne zaman gerçekten “gördün”?

Yoksa hâlâ öğrenmenin eşiğinde, kendi karanlığını mı bekliyorsun?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
prop money